İnsan, varlık âleminin özüdür. Âlemde her şey insan için yaratılmıştır. İnsanın kendini terbiyesi ya da bilmesi var oluş sebebine uygun bir durumdur. İnsanın insanlığında dirilmesi için önce kul olma bilincinin gelişmesi gerekir. Kendini bilme, mananın idrakine vesile olur. İnsan, nefsi hakkında edindiği bilgiyle ve onu terbiye ederek Allah’ın bilgisine ulaşır. Zaten Allah da mükemmel olarak yarattığı karşısında kendisinin bilinmesini ister. Allah’ın bilinmesi de tecellilerini idrakle alakalıdır. Bu şekilde bireysel seviyede tekâmülün tasavvuftaki karşılığı insan-ı kâmildir. İnsan-ı kâmil olma yolunda ben’i öteleyerek verilen nefis mücadelesi önemlidir. Nefis mücadelesinde Hz. Muhammed’in manevi hüviyetine bürünerek ruhen yükseliş sağlanır. Bu çalışmada dünya edebiyat tarihinde pek örneği görülmeyen sultan-şairliğe gönderme yapılmaktadır. Muhibbi, Osmanlı edebiyatının önemli sultan şairlerindendir. Muhibbi, sultan ya da şair olması dışında kul bilinciyle yazdığı beyitleri oldukça dikkat çeker. Şair, bir padişah olarak Allah’a kul olmayı nefsini terbiye etme yoluyla ifade eder. Çalışmada, Muhibbi’nin gazellerinde padişahlığına doğrudan vurgu yaptığı beyitler ön plana çıkarılmaktadır. Şairin padişah, insan, kul, kâmil insan gibi uçlardaki ruh halini vurgulaması örneklerle aktarılmaktadır. Bu beyitlerde Kanuni Sultan Süleyman’ın bir sultan olarak bilhassa kâmil insan olmayı öne çıkarması mühimdir.