Çevre bilinçli yazar Margaret Atwood’un da özetlediği gibi iklim değişikliğinin insan hayatı üzerinde eşi benzeri görülmemiş bir etkisi vardır. Tarih boyunca, insanoğlu mevcut yiyecek, barınma, su ve ısınma kaynaklarını uyumlu hale getirerek birçok iklim değişikliğine adapte olmuştur. Ancak bugün, iklim değişikliği ekosistemin ve insanların baş edebileceğinden daha hızlı ve daha yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Bu tehdit öyle devasa boyutlara ulaşır ki birçok yazar bilimsel verileri ve grafikleri kendi yazınlarında duygu ve yaşanmış olaylara dökmek için bir zorunluluk hissederler. Bu noktada, çoğunlukla “cli-fi” olarak bilinen “iklim yazını” ısınmanın küresel ve yerel etkilerini edebiyatta ön plana çıkararak yeni bir kategori haline dönüşür. 2000’lerin sonuna kadar iklim yazını resmi olarak bir kategori şeklinde kabul edilmese de birçok yazar bu konu hakkında metinler üretmektedir. Bu anlamda, “Venice Drowned” (1981) ve bundan 25 yıl sonra yazılan “The Tamarisk Hunter” iklim değişikliği konusunun ne kadar derin ve uzun süredir var olan bir mesele olduğunu ortaya koymada çok doğru örneklerdir. Kim Stanley Robinson and Paolo Bacigalupi iklim değişikliğinin dünyaya verdiği fiziksel zararın ötesinde meselenin sosyal ve ekonomik uzun vadedeki etkilerini konu alan çok sayıda eser üretmişlerdir. Buna bağlı olarak, ikisi de şehir merkezinde geçen bu hikâyeler iklim değişikliğinin sosyal, politik ve ekonomik etkilerini çok doğru bir şekilde örneklendirir. Şimdiye kadar oldukça fazla iklim yazını metni üretilmiştir ve edebi eleştirmenler bu yoğunluğa ekoeleştiri üzerinden birçok analizle yaparak karşılık vermişlerdir. Bu makalede, Kim Stanley Robinson’un “Venice Drowned” ve Paolo Bacigalupi’nin “The Tamarisk Hunter” adlı hikayeleri iklim yazını metinlerinin bu ekolojik problemle ilgili açık ya da sonradan ortaya çıkan sorunları ortaya koyarak okuyucuya tarafsız bir bakış açısı kazandırması konusundaki işlevliğini ortaya koyma adına ekoeleştirel bakış açısıyla analiz edilecektir.