Bektaşiler ve Kızılbaş/Aleviler, resmi inanç Sünnilik dışı inançlarından ötürü 16. yüzyıldan itibaren aleyhte bir takım eleştirin muhatabı olmuştur. Sosyal taban ve inanç açısından çoğu yönden kesişen her iki inanç mensuplarının da özellikle dışa kapalı ritüellerinden ötürü çeşitli ithamlara maruz kaldıkları görülür. Bahse konu durum Osmanlı dönemi resmi belgelerinde dile getirildiği gibi Osmanlı topraklarında son dönem faaliyet gösteren Batılılar tarafından kaleme alınan metinlere de sirayet etmiştir. Bektaşi ve Kızılbaş/Alevi topluluklarının dışa kapalı bu yapılarından ötürü maruz kaldıkları ithamların başında ise cinsel içerikli suçlamalar gelmektedir. Söz konusu topluluklara yönelik oluşan bu algı da özellikle Sünni topluluklarca dolaşıma sokulan kuşkular ekseninde bir merak unsuru olmuştur. Toplum tarafından beslenen bu merak da gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet dönemi edebiyatında konu edinilecektir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun 1913 tarihinde tefrika olarak kaleme alıp, 1922 yılında kitap haline getirdiği Nur Baba romanı bu husustaki ilk çalışmadır. Romanın uyandırdığı yankı ve içerik sonrasında yeni çalışmalara da ilham kaynağı olmuş, Bektaşilik ve Kızılbaş/Alevilik karşıtlığı Ömer Seyfeddin, Peyami Safa (Server Bedî) ve Niyazi Ahmet Banoğlu gibi edebiyatçılar tarafından ilerleyen yıllarda kaleme aldıkları genel ve müstakil çalışmalarda ele alınmıştır. Bu makalede Nur Baba romanından başlayarak kronolojik bir seyir içerisinde Pamuk İpliği, Harem, Bir Genç Kız Bektaşiler Arasında ve Bektaşi Kız başlıklı hikâye ve romanlar üzerinden Osmanlı’nın son dönemlerinden Cumhuriyet’in ortalarına değin Kızılbaş/Alevî ve Bektaşilere yönelik algıdaki aleyhteki sürekliliğin ele alınması amaçlanmaktadır.