Çingeneler yüzyıllar boyunca hem gerçek yaşamda hem de edebi eserlerde önyargılı yaklaşımların hedefi olmuşlardır. Bunların başında dinsiz olup hiçbir şeye inanmaları gelir. Türk ve Batı edebiyatında Çingenelerle ilgili olumsuz görüşlerin yayılmasında haklarında türetilen efsane ve hikâyelerin payı ilk sıralarda yer alır. Çingenelerin kötü şöhretlerinin yayılmasındaki diğer bir neden de yaşam tarzlarının toplumun genel yapısına uygun görülmemesidir. Şehir sistemine uymadıkları için yabani oldukları, daha doğrusu medeniyetin karşısında bir tehdit oldukları algısı yaygındır. Göçebe olsun ya da olmasın, dışarıya kapalı gruplar şeklinde yaşayan Çingeneler, toplumun geneli tarafından ötekileştirilmiş ve bu durum da eserlere aynı doğrultuda yansımıştır. Türk ve Batı edebiyatında ahlak, inanç, temizlik, hırsızlık gibi konularda önyargılarla betimlenmelerine rağmen Çingenelere daha içeriden bakan azımsanmayacak sayıda eser mevcuttur. Tüm bu eserler incelendiğinde yaygın görüşün aksine Çingenelerin katı kuralları olan bir inanç sistemine ve köklü bir geleneğe sahip oldukları anlaşılmaktadır. Temizlikle ilgili marhime inançları, kadın erkek ilişkileri ve cinsellikle ilgili tabuları onlarla ilgili olumsuz görüşlerin tam aksini işaret eder. Çingeneleri konu edinen eserlerde, hayata bakışları, zaman algıları, ölüm karşısındaki tavırları, aileye verdikleri önem ver dili kullanım biçimleri toplu olarak değerlendirildiğinde Çingenelerin inanç sistemleri daha anlaşılır hale gelmektedir.