Günümüz postmodern yazarları, eserlerinde mitoloji, masal ve rüya ögelerini sık sık kullanmakta ve böylece anlatım içinde zamanların iç içe geçmesini ve bununla da gerçeğin hayal, masal veya rüya ile birbirine karışmasını sağlamaktadırlar. Bu şekilde gerçeği göreceli kılıp fantastik ögeleri gerçekçi bir anlatım düzleminde aktarabilmekte ve duyuların yanıltıcı bilgi aktarımını ortaya koyabilmektedirler. Postmodern edebiyatta tercih edilen bu sınırsız anlatım özgürlüğü günümüz yazarların eserlerinde, zıtlıkların yaratıcı bir şekilde bir araya getirilmesi yoluyla dışa vurulmaktadır. Yine de belli bir çerçevede kullanılan bu gerçek dışı anlatım ögeleri, yazarın gerçeklik anlayışını özgürce dile getirme imkânı sağlamaktadır. Bunu nasıl yaptıklarına dair bir örnek sunmak amacıyla Alman yazar Martin Mosebach’ın 1999 yılında yayınlanan ”Die Türkin“ isimli romanı incelenmiştir. Söz konusu romanda genç bir Alman akademisyen, akademik kariyerinin zirvesinde iken Almanya’da yaşayan bir Türk kıza âşık olur ve kariyerinde ilerlemek için Amerika’ya gitmek yerine, kızın peşinden Türkiye’ye gider. Böylece roman, doğu ile batı kültürünün çakıştığı anlatım düzlemleri yaratmakta, gerçeklik algısını değiştirmektedir. Çalışmada bu roman, anlatımda başvurulan tarihi mitler, masallar ve rüyalar gibi gerçek üstü olgulardan yola çıkılarak eser odaklı incelenmiştir. Roman kısaca tanıtıldıktan sonra mitoloji, masal ve rüyanın ağırlıklı olarak ele alındığı bölümler incelenmiş ve alıntılarla desteklenmiştir. Ardından benzer anlatım ögeleri Avusturyalı yazar Peter Handke’nin ”Mein Jahr in der Niemandsbucht“ ve ülkemiz yazarı Orhan Pamuk’un ”Beyaz Kale“ adlı romanlarında da tespit edilerek karşılaştırılmış ve söz konusu postmodern ögelerin ortak ya da benzer kullanımları yorumlanmıştır.