Ahmet Hamdi Tanpınar, Tanzimat’la birlikte Batılılaşma yolunda yeni bir yaşam biçimi seçilirken bir yandan edebiyatçıların Batı edebiyatını örnek alması gerektiğini kaçınılmaz görürken, öte yandan şairlerin kendi şiir kaynaklarıyla münasebetini kaybedip Fransız şiirinin takip ve taklitçisi durumuna düşmesine karşı çıkar. Türk şairinin köklerine dönmesini öneren Tanpınar’a göre şiir kaynakları divan ve halk şiiridir. Tanpınar bütün kusurlarına rağmen Yahya Kemal’e kadar Türk insanının ve dilinin divan şiirinde yaşadığını belirtir. Divan şiirini yalnızca Türk insanını ve dilini yaşattığı için değil aynı zamanda Türk klasiği olarak değerlendirilecek eserler de bunlar arasından çıktığı için önemser. Başta Fuzulî, Bâkî, Ned- im, Galip, Nef’î, Nailî, Neşatî olmak üzere birçok şairi yani divan şiirini Türk klasiği olarak değerlendirir. Tanpınar halk şiirini kaynaklardan biri olarak görse de bu şiirin sınırlayıcı ve kısıtlayıcı yanlarına da dikkat çeker. Türk şiirinin devamlılık içinde değişmesi gerektiğini önerir. Tanpınar’ın “şiir ve kültürde devamlılık” görüşü aslında Yahya Kemal’in “imtidâd” düşüncesinin bir uzantısıdır. Tanpınar’ın değişerek devam etmek, devam ederek değişmek düşüncesi ise Hilmi Yavuz’da sürekli değişen içinde değişmeyeni; ârazlar içinde özü bulmak ve bugüne ulaştırabilmek biçiminde sürer. Ahmet Hamdi Tanpınar, Batı şiirine kapılarını açmasına karşı gelmese de kendi kökleriyle ilişki kurmayan ve sürekliliğini kaybeden Türk şiirinin Henri Bergson’un ifadesiyle söylersek “yaşam atılımı”nı gerçekleştiremeyeceğini sa- vunur. Tanpınar, şairlerin Batı taklitçiliğinden kurtulup kendini tekrar etmeden, seçme ve ayıklama yoluyla, kendi şiir geleneğiyle bağını sürdürmesi gerektiğini düşünür.