Bu çalışmanın amacı, Arthur O. Lovejoy ve George Boas’ın ilkelci düşünme tarzıyla ilgili kavramsal ayrımlarından hareketle, Yevgeni Zamyatin’in Mıy (Biz) ve Aldous Huxley’in Brave New World (Cesur Yeni Dünya) adlı eserlerinde ilkelciliği karşılaştırmalı olarak incelemektir. Edebi ve felsefi ilkelcilik Batının düşünce tarihine içkin olan bir eğilimdir ve farklı versiyonlarıyla 20. Yüzyılın distopya edebiyatına damgasını vurur. İlkelci söylem, Biz’in Mephi anlatısında, Cesur Yeni Dünya’nın ise Malpais anlatısında ortaya çıkar. Ütopyacı kurguya özgü yolculuk teması bağlamında Mephi ve Malpais kültürel alandan doğaya geri dönüşü ifade eder. Her iki anlatı da katı ilkelci bir içeriğe sahiptir ama bu ilkelcilik Mephi anlatısında olumlu düzlemde Malpais anlatısında ise olumsuz düzlemde kurgulanır. Bu farklılığa rağmen, ilkelci düşünme tarzı her iki metinde de mevcut duruma karşı eleştirel bir norm olarak kullanılır. Böylece Biz ve Cesur Yeni Dünya’da ilkelci söylem, bilimsel ve teknokratik totalitarizme yapılan eleştirinin hareket noktası haline gelir. Ancak her iki metinde de ilkelcilik doğaya geri dönüş çağrısına dönüşmez. Biz ilkelci söylemi olumlu düzlemde kullanarak doğa ve kültür sentezinin imkanına işaret eder. Böylece Zamyatin’in romanı insan doğasının farklı yönlerinin, yani pathos ile logos’un uzlaştırıldığı bir kültürel düzeni olumlar. Buna karşılık Huxley’nin romanı ilkelciği negatif düzlemde kullanarak yani karşı ilkeci söylemi üreterek bir kültür savunusu içerir. Böylece Cesur Yeni Dünya, eski bir geleneğe ve onun temsilcisine, yani Rönesans ve Shakespeare’e geri dönerek, kültürel kötülüğe karşı ahlaki bilinçlenmeyi olumlar. Buna göre Biz’in alternatif kültürel düzeni, doğal olan ile kültürel olanın birliğine dayanırken, Cesur Yeni Dünya’nın alternatifi, kültürü yine kültürel olanın yardımıyla yeniden düzenlemektir.