Nazlı Eray, roman, hikâye ve hatta anı türünde kaleme aldığı eserleriyle, Türk edebiyatında ‘fantastik’ türün ve ‘büyülü gerçekçilik’ akımının temsilcilerindendir. Yazarın eserlerinde, gerçek yaşamdan, belirli zaman ve mekânlara yapılan yolculuklar rüyalarla ve bilinçli bir rüya görme yöntemi olan fantezilerle, okuyucuyu hiç yadırgatmayan bağlantılarla gerçekleştirilir. Biyografi okumaya meraklı olan yazar, geçmişte ilgi duyduğu ünlü kişileri, zaman ve mekân kaydını aşarak anlatılarının düzleminde bir araya getirir. Neredeyse bütün kurgusal anlatılarında ‘fantastik öge’yi, ‘ben anlatı’ tarzını ve otobiyografik ayrıntıları kullanan yazar, Aydaki Adam Tanpınar romanında da bu çizgisini devam ettirerek, hayranı olduğu Ahmet Hamdi Tanpınar’ın trajik hayatını, yazarın günlüğünden hareketle kurgulamıştır. Bu arada Tanpınar’ın yakın çevresi de, o yıllardaki Tanpınar algısını aktarabilmek için roman kişileri olarak eserde yerlerini alırlar. ‘Ben anlatı’ yöntemi, Nazlı Eray’ın, beğenilerinin esere sızmasını sağladığı gibi otobiyografik ayrıntılara geçmede teknik bir kolaylık sağlamıştır. Eray’ın, bu romanında da kendi çocukluk ve gençlik anıları, 1960’lı yılların İstanbul’u bir siyah beyaz fotoğraf hüznüyle yer alır. Tanpınar’ın yekpare zaman anlayışı, Nazlı Eray’ın zaman ve mekândaki sıçramalarla örülen fantastik roman yöntemi ile kesişir. Ayrıca, hayatave edebiyata bakış açısı noktasında da Eray’ın meslektaşı Tanpınar’la empati kurabildiğini söyleyebiliriz