Eğitim kurumu toplumsal yapının bir parçasıdır. Bu nedenle onun ekonomi ve siyaset kurumlarıyla birlikte incelenmesi gerekir. İlhan Başgöz’ün Türkiye’de Cumhuriyet dönemi eğitim uygulamalarına yönelik incelemeleri, eğitim sosyolojisi açısından özellikle iki noktadan önem taşımaktadır. Birinci olarak Başgöz, Cumhuriyet dönemi eğitim sistemini ekonomik ve siyasal temelleriyle etkileşim içinde ele almıştır. Üstelik çok derin olmasa bile, Köy Enstitülerine karşı çıkan toplumsal kesimlerin sınıfsal tabanına yönelik bazı değerlendirmelerde bulunduğu bile görülebilir. İkinci olarak ise Başgöz, tek parti dönemi eğitim uygulamalarına yakından tanıklık etmiş, bu dönemi yaşamış bir bilim insanıdır. Çocukluğu ve ilk gençliği bu dönemlere denk gelmektedir. Günümüzde eğitim kurumunun tarihsel geçmişine yönelik araştırmalarda en büyük sorun veri toplamak, sıklıkla başvurulan yöntem ise literatür ve arşivlere başvurmaktır. Bu yöntem geçerli ve kabul edilebilir olsa da veriye ulaşma yolunda bazı sınırlılıklar barındırmaktadır. İlgili tarihsel sürecin, bu dönemin içinden gelen bir bilim insanınca ele alınmış olması ise eğitim sosyolojisi için eşsiz bir veri kaynağı olarak kabul edilmelidir. Bu makalede Başgöz’ün Cumhuriyet dönemi eğitim uygulamalarına dönük gözlemlerinden yola çıkarak ulaştığı iki temel kuramsal yaklaşıma yer verilecektir. Bu kuramsal yaklaşımlar Başgöz tarafından oluşturulup tasniflenmiş değildir. Araştırmacı tarafından makalenin konusu olarak seçilip, kuramsal dayanaklarıyla birlikte ortaya konulmuştur. Söz konusu başlıklar şöyle belirtilebilir: Birinci olarak Başgöz, toplumsal sorunların çözümünde eğitimin tek başına belirleyici bir gücü olabileceği yaklaşımını kabul etmemiştir. Eğitimin siyaset ve ekonomik koşulların etkisi altında biçimlenip yeni işlevler kazanacağı yaklaşımının altını çizmiştir. Örneğin egemen toplumsal sınıfların çıkarlarına ters düşen ya da onların desteklemediği bir eğitim uygulaması, toplumsal yapıyı ilerici yönde değiştiremeyecektir. İkinci olarak ise Başgöz, eğitim kurumunun toplumsal gerçeklere uygun ve toplumsal ihtiyaçları karşılayacak biçimde örgütlenmiş olmasının önemini belirtmiştir. Örneğin köyün ve alt toplumsal sınıfların benimseyebileceği tek eğitim uygulaması, onların ihtiyaçlarıyla bütünleşmiş bir eğitim düzenidir. Bu görüşleriyle 1930’lu yıllarda Amerika’da ortaya çıkan eğitimde yeniden yapılandırmacı görüşlerden ayrılarak Marksist kuramcılara yaklaşır. Makalede söz konusu kuramsal yaklaşımların daha ayrıntılı bir tasnifine ve açıklamasına yer verilmiştir. Tümüyle literatür taramasına dayalı betimsel bir yöntem kullanılmıştır.