Doğu edebiyatlarında asırlardır işlenen Hüsrev ü Şirin hikâyesinin bir bölümü olup sonradan genişletilen Ferhad ü Şirin hikâyesi, tiyatro edebiyatına da konu olmuştur. Türk edebiyatında hikayeyi tiyatro eserine dönüştüren şairler arasında, farklı coğrafyalarda fakat aynı dönemlerde yaşamış ve aynı sanat metodunu benimsemiş olan Nazım Hikmet ve Samed Vurgun özellikle dikkati çekmektedir. Azeri Edebiyatında Samed Vurgun, hikâyeyi Ferhad ve Şirin adıyla manzum olarak oyunlaştırırken XII.yüzyıl şairi Nizamî'nin Hüsrev ve Şirin mesnevisini kaynak olarak almıştır (1941). Nazım Hikmet ise Ferhad ile Şirin'i, eserin halk hikâyesi versiyonunu esas alarak mensur bir tarzda kaleme alır (1948). Her iki şair de Toplumcu Gerçekçi sanat anlayışlarını bu eserlerine de yansıtmışlar, bir halk kahramanı olan 'Ferhad' karakterini ön plana almışlardır. Şairlerin, mizaçlarından, içinde yetiştikleri çevrenin kültüründen ve bireysel hikâyelerinden kaynaklanan farklılıklar, yaşadıkları dönemin siyasî olayları, hikâyeyi yeni unsurlarla zenginleştirmelerine veya bazı unsurları çıkartmalarına neden olmuştur. İki şair de iki aşk ve üç şahıs etrafında kurguladıkları eserlerinde, 'Ferhad'ın Şirin'e duyduğu kuvvetli aşk' motifini muhafaza ederken, Nazım Hikmet bu aşkı halka hizmet aşkına dönüştürmüş; Samed Vurgun ise esere vatan ve hürriyet aşkını ilave etmiştir.