En hafif ifadeyle ataerki, erkeksi olanın mutlak üstünlüğünü öngören bunu sağlayıp sağlamlaştırmayı amaçlayan baskıcı bir düşünce yapısıdır. Ataerki, katı ikili karşıtlıklar zemini üzerinde hareket eder. Ataerkinin omurgasını oluşturan özcü vurgu göze batacak şekilde heteroseksist bir düsturu temel almaktadır. Bu düstur, insan türünün değişemez ve sorgulanamaz biçimde keskin bir kadın-erkek ikililiğine ayrılmasını öngörür. Öngörülen bu kadın-erkek ayrımı baştan içselleştirilmesi beklenen, ‘resmi olarak onaylanıp olumlanan’ biricik cinsel yönelim olan heteroseksüelliğe dayanmaktadır. İşte Ursula Le Guin, Karanlığın Sol Eli romanında ikili karşıtlık takıntısı olan, katı ve aynı zamanda da durağan olan ataerkiye adeta meydan okumaktadır. Bunu, ataerkinin olmazsa olmaz özelliklerinden olan cinsiyet temelli değişmezliği ortadan kaldırarak başarmaktadır. Le Guin’in özcülük karşıtı savının ‘öz’ünü işte bu durağan olmayan, değişebilir cinsiyet rolleri oluşturmaktadır. Romanda ustaca sergilenip işlenen bu sav; ataerkinin, ataerkiyle ilgili özelliklerin ya da doğrudan ataerkiden kaynaklanan tutumların, baştan heteroseksüel olduğu varsayılan kadın-erkek karşıtlığının dayatılmasına ve içselleştirilmesine dayandığını ikna edici biçimde göstermektedir.