İngiliz romancı William Golding’in 1959 yılında basılan ve Türkçeye ancak 2019’da Serbest Düşüş başlığı ile çevrilen eseri, roman başkişisi ve anlatıcısı Samuel Montjoy’un kronolojiyi takip etmeden kaleme aldığı otobiyografisi üzerinden sürdürdüğü geçmişini irdelemesiyle ortaya çıkan kişilik sorgulamasını ve kişiliğini yeniden şekillendirme çabasını konu edinir. Montjoy’un anlatısı, anılarına bir yolculuk, dolayısıyla geçmişte nasıl biri olduğunu ve şimdiki kişiliğini hangi geçmiş olayların şekillendirdiğini anlama serüveni olarak sunulur. Anlatıcı ve otobiyografi yazarı rollerini üstlenen Montjoy, anılarını okuyucusu ve daha önemlisi kendisi için “tutarlı” kabul edilebilecek bir örüntü içerisinde vermeye çabalarken bu çabasının aynı zamanda tutarlı bir kişilik oluşturmak için de olduğunu anlarız. Otobiyografisinde yer verdiği anıları, hayatının farklı evrelerinde kendisi için önem sırasına göre okuyucusuna aktarılır. Bu sayede anlatıcı, kişilik arayışında hatırlama/unutmanın önemine dolaylı da olsa işaret etmiş olur. Hatırlama/unutmaya dayalı bir yapı içerisinde anılarını ele aldığı ve hayat hikayesini okuyucusuna da aynı biçimde aktardığı için ancak zihnimizin ve hatıralarımızın aldatmacaları ile sürekli yeniden yazılan bir benlik oluşturabileceğimiz gerçeğini de ortaya çıkarır. Bu özelliği ile roman, otobiyografi yazımı alanında günümüz anlatı kuramlarına yaklaşmaktadır. Golding’in Serbest Düşüş romanı özgür irade, seçim yapma ve insanın düşüşü gibi konuları ele aldığı için daha çok varoluşçu romanlarla birlikte ve onların kuramsal çerçevesi dahilinde irdelenmiştir. Ancak Golding’in bu romanını otobiyografi yazımı ve kurgusal otobiyografi oluşturma çerçevesinde değerlendiren bu çalışma, roman başkişisinin anılarını yeniden yorumladığı ve onları tutarlı bir kişilik “resmi” yaratabilmek için yeniden şekillendirdiği bir travma anlatısı olarak incelemektir. Montjoy, sadece geçmişte yaptığı seçimleri anlayabilmek ve bugünkü ben’i hangi seçiminin oluşturduğunu bulmak için otobiyografi kaleme almamış, aynı zamanda hep “tam merkezde” var olan kendi karanlığını/kaybını ve bunun yarattığı baş edilmez korkunun nedenini de anlamak için hayatının belki de son evresinde bu işe kalkışmıştır. Romanda bu karanlık anın resmi tam olarak verilmese de kahramanın kendisi için oluşturduğu bu kişisel anlatısı bir “terapi” olarak işlev görür.