Egalitaryanizm, herkesin eşit doğduğu varsayımından yola çıkarak tüm insanlığın eşit haklara ve muameleye sahip olması gerektiğini öne süren sosyal ve politik bir felsefedir. Felsefenin geçmişi Antik Yunan'da stoacılığa dayanmakla birlikte, eşitlikçi felsefe 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789-1815 Fransız Devrimi ile doruk noktasına ulaşmıştır. Eşitlik, kardeşlik ve özgürlük gibi eşitlikçi kavramların yanı sıra İngiltere'deki sanayi devrimi ve siyasi değişimlerin de etkisiyle İngiliz siyasi düşünürler, aydınlar ve edebiyatçılar bu kavramlar üzerine kafa yormaya başlamışlardır. Özellikle romantik şairler sadece devrimlerden değil, aynı zamanda William Godwin, Thomas Paine ve Mary Wollstonecraft gibi diğer İngiliz aydınlarının devrimci fikirlerinden de etkilenerek, çağdaş İngiliz toplumunun maruz kaldığı adaletsizlik ve eşitsizlik konusunda derin endişelerini dile getirmişlerdir. Ancak, “kimin eşitliği?” ve “neyin eşitliği?” gibi soruları merkeze alan egalitaryanizm teorisi dönemin sosyo-politik gelişmelerinin şekillendirdiği çeşitli tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu bakımdan,çıkış noktaları eşitlikçi bir dünya ve daha adil bir sistem hayali olsa da romantik şairlerin eşitlikçilik anlayışları, yaşadıkları dönemin sosyo-politik koşulları nedeniyle birbirinden ayrılmaktadır. İki farklı kuşak romantik şairleri olan Wordsworth ve Shelley’nin eşitlik kavramına yaklaşımlarındaki farklılıktan yola çıkan bu çalışma, Wordsworth'ün eşitlikçi kaygılarının eşitsizliği bireyin doğal yeteneklerine veya sorumluluğuna bağlayan “şans egaliteryanizmine” dayandığını Shelley’nin ise politik egalitaryanizm üzerinde durarak “hakların eşitliği”ni eşitlikçi bir sistem inşa etmenin ön koşulu olarak gördüğünü ileri sürmektedir. Bu bağlamda, bu çalışma, Wordsworth’ün “Goody Blake and Harry Gill”, Percy Bysshe Shelley’nin ise “A Song: Men of England”, eserlerindeki eşitlik kavramının izini sürerek, iki romantik yazarın eşitlikçi bakış açısındaki farklılıkları açığa çıkarmaktadır. Böylelikle, çalışma “eşitlikçi” idealleri paylaşsalar da Wordsworth'ün öncelikle 'şans'a dayandırdığı eşitsizlik sorununu ortaya çıkarmakla yetindiğini , Shelley’nin ise yirmi yıl içerisinde yaşanan siyasi olayların etkisi ile bu sorunun üstesinden gelmek için siyasi çözümler sunduğunu göstermeyi amaçlamaktadır.